Zaman yolculuğunda yeni bir durak 11 yıl önceye, yani 12 yaşıma götüreceğim bu arkası yarında sizleri.
6. sınıfta bittiğine göre artık küçük çocuk sıfatından kurtulduk demekti. Çünkü 1 yıl boyunca kumaş pantolon, gömlek, kravat ve ceketle gittik geldik okula. Artık adam olduk sayılırdı.
12-14 yaşları bir çocuk okuyamazsa elinde en azından bir mesleği olsun diye düşünülüp, yaz tatillerinde işe gönderilmek için ideal yaşlar diyebiliriz. Tam cevherin çıkarılabilecekse dışarı çıkarılabileceği ve işlenebileceği yaş. Bende 12 yaşındayım. Babamın bu anlattığıma benzer bir düşüncesi var. Okul hayatım boyunca liseyi çıkarırsam hep başarılı bir öğrenciydim. Benim kafamda hep şu vardı, ben okuyacağım arkadaş. O yüzden bu çalışma mevzusu beni biraz geriyordu diyebilirim. Daha 12 yaşında hissettiğim duygular.
Ama babam hayatı öğreneceksin deyip gün gelir devran döner okuyamayabilirsiniz, o zaman ortada kalamazsın bir mesleğe yönelmelisin diye beni ikna etmeye çalışıyordu. Hayatı öğrenmelisin kısmı önemliydi.
Babamın çok eski bir arkadaşı radio teyp tamircisi. Şimdilerde daha havalı bir ismi var mı bilmiyorum ama biz radio teyp tamircisi bildik. Üzerimde emeği olan ustamı da böylece anmış olayım. İsmi Yükseldi. Babam Yüksel abinin yanında bir yaz çalış bakalım dedi. Tamam dedim.
İlk gün kurbanlık koyun gibi yanımda babam dükkanın yolunu tuttum. Hepiniz bilirsiniz eti senin, kemiği de senin olsun Yüksel diye bir konuşma geçti. Daha o zaman içimden geçenleri hatırlıyorum hala aynı düşüncedeyim ne gerek var böyle şeylere insanları korkutmadan da bir şeyler öğretebilirsiniz. Ne etimi alsın ne kemiğimi ben üzerime düşeni zaten yaparım.
İlk iş günüm.
Heyecanlı mıyım heyecanlıyım her zaman olduğu gibi, ama korkudan olan bir heyecan değil. Bir şeyler öğrenecek olmanın verdiği heyecan. Yüksel abi pamuk gibi kalbi olan bir insan sağ olsun bana da hep iyi davrandı hakkını ödeyemem o konuda. O yüzden en başta gitmem ben, çalışmak istemiyorum ben diye başladığım işe her gün severek gidiyordum.
Haftalığım ilk sene 7 liraydı. Cumartesi günü akşamı gelsin diye iple çekerdim. Alın teri ile kazanılan paranın tadı da yaşattığı hazda başkaymış. Babamdan aldığım 20 liraya değişmem o kazandığım 7 lirayı.
Bu arada babamın kıymetini o zaman daha iyi bildiğimi de söylemeden geçemeyeceğim. 1 hafta çalışıp onun sonunda aldığım 7 lirayı harcayamazdım. Anneme verirdim. O zaman altın 35 lira civarlarındaydı. Anne, biriktiriyim bunu altın yaparım diyordum. Kazandığım 7 lirayı bile harcamak zor geliyordu. Ama baba para dediğimde hiç düşünmeden babalarımızın kazandıkları parayı bizim için harcayabilmeleri takdire şayan bir olaymış bunu anladım o zamanlar.
Bir kaç anımı daha paylaşayım. Babamların işe ilk başladığım zamanlarda tembihlediği olaya bakın. Oğlum seni denemek için ustan sağa sola para atar aman ha sakın alma oğlum olur mu? Baba yetiştirdiğin çocuktan mı şüphe ediyorsun? Haramda gözümüz olmadı Allah’a şükür. Böyle bir şeyde hiç olmadı tabi, Yüksel abi böyle bir insan değildi zaten. Öyle sağa sola para atayım da deniyim diyecek biri değildi. Ben 12 yaşındaydım ve 1 ay sonra kendisi İzmir’e mal almaya giderdi koca dükkanı açar tek başıma bana emanet eder giderdi. Daha o yaşta bana olan bu güven beni çok memnun etmişti diyebilirim.
Tabi işte çalışıp da azar yemeyen çırakta yoktur. Ben her şeyi gözlemliyorum. Yüksel abi neyi, nerede, nasıl yapıyor sürekli izliyorum. Raftaki teyplerin ön tarafları canlı görünsün diye bir spreyle temizlenirdi. Yüksel abi bunu bir kere yaptıktan sonra nedense aklımda bu işlemi spreyle değilde ispirto ile yapmış gibi kalmıştı. Bende bir gün bana söylenmeden ekstra bir iş yapayım da hem Yüksel abiyi de sevindiririm diye düşünerek Pioneer bir teybin kafasını ispirto ile sildim. Tabi ön camda mavi mavi lekeler kaldı. Allah’ım nasıl oldu bu niye gitmiyor diye, aldım bir daha sildim ispirtoyla. Anlayacağınız iyice batırmıştım işi. Sonra artık Yüksel abinin olayı farkedeceği anı beklemekten başka bir çare kalmamıştı. Belki teyp işlerinden anlayanlar bilir bundan 12 yıl önce Pioneer teypler en pahalı teyplerdi. Benim bu işlemi yaptığım teypte o zamanlar 250 lira civarıydı. O an geldi ve olay fark edilmişti. Hiç olaydan haberdar değilmiş gibi davransam yapamazdım yakışmazdı hemen abi ben sizden gördüm diye ispirto ile temizliyim dedim bu hale geldi deyince. Güzel bir azar işitmiştim. Meğersem spreymiş kullanılan. İlk hatam ilk azarım.
En zorlu işler büyük minibüslerin arka taraflarına hoparlör seti döşenmesiydi. Artık işe biraz daha hakimdim sadece tornavida getir yan keski götür masayı toplamaktan biraz daha ileri boyuta geçmiştim. Level atlamıştım diyebilirim.
Aslında bir iş yerinde bir insana ne kadar değer verdiğinizi göstermek istiyorsanız o kişiye iş yaptırmak ona güvendiğini göstermek en güzel yöntem bence. Ben iş yaptıkça mutlu oluyordum. Çünkü bir şeyleri başardığımı görmek şu anda olduğu gibi o zamanda çok motive ediyordu beni.
Büyük minibüslere hoparlör seti takılacağı zaman alt taban komple sökülür çünkü kablo çekilecek teybin olduğu yere kadar. Evet ilk iş emri Murat minibüsün tabanını sök kabloyu çekelim. Yazın sıcaklık Aydında 40 derece minibüsün içinde ise hissedilen 75 derece falandı herhalde 🙂 Koltuğun altına girilecek o tabandaki civatalar tek tek sökülecek. Ayak basılan bir yer olduğu içinde toz toprak var malum. Ben önüme düşen ter damlalarını hatırlıyorum şu anda. İçeriden dışarı bir çıkardım tamirci çırağı gibi her yerim kir pas içinde yüzüm toz toprak olmuş. Yalnız bu işin zor bir iş olduğunu annemlere inandıramamıştım bir türlü o zoruma giderdi. Yaptığım bu işi annemlere anlattığımda o zamanlar çalışıyom ben ya dediğimde gülerlerdi bana.
1 yıl bitti artık okul dönemi geldi. Geçen yıl bin bir zorlukla gönderdikleri işe bu yaz dönemi gelse de koşa koşa gitsem diye yaz dönemini iple çekiyordum. 2. Yılımdan son bir kare ve arkası yarın deyip huzurdan ayrılayım.
O kadar alışmıştım ki çalıştığım yere ve Yüksel abiye 2. Yılımda ayrılık vakti geliyordu. Artık bundan sonraki yıl sınav yılı olduğu içinde o dükkana bir daha çalışmak için gitmeyecektim bu ayrılık kesin ayrılıktı. Tamda benim ayrılacağım zaman İbrahim Tatlısesin yeni albümünde bir şarkısı vardı. Vakit doldu artık bana müsaaaade hakkını helal et helal et ustam diye. Ayrılmak zor gelmişti. Sevdiğim ve bağlandığım şeylerden ayrılmak her zaman zor gelir bana. Bu şarkıyı dinleyip son hafta ayrılacağım hafta hep ağladığımı biliyorum geceleri. Çok garipti. Birisine hakkını helal et deyip ayrılmak çok zor.
Bu sepette yıllar sonra yine hatırlayayım diye bana hatıra kalsın 🙂
Benden bu kadar kıymetli arkadaşlar bir anıma daha şahitlik etmiş oldunuz. Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim ve Arkası Yarın diyeyim. Selametle.