Merhabalar Ofiste Bugün okurları.

Yine yaşadıklarımdan süzdüğüm farkına vardığım yeni bir yazı ile beraberiz.

Gün içinde pek çok konuyu düşünüyoruz ve kararlar alıp sonuca bağlıyoruz. En küçük, oturduğumuz yerden kalkmak eylemi bile bir düşünce sürecinden ve karar verip bunu uygulamaktan oluşuyor.

Düşüncelerimizi kimi zaman kendimize, kimi zaman karşımızdaki kişilere aktarmak durumunda olduğumuz bir toplumsal düzende yaşıyoruz. Ben bugün sizlere bir konuda karşınızdaki insanları bir duruma ikna etmek ve yapmalarını sağlamak üzerine bir düşünce boşluğundan ve bu boşluğun nasıl oluştuğundan ve giderebileceğinden bahsetmeye çalışacağım.

Yazıyı yazmama karar verdiren süreçten bahsetmeliyim.

Industryolog Akademi olarak hepimizin gelişim için takip ettiği videolar ve makaleler var. Bunlar Classroom dediğimiz platformda tüm ekibe paylaşılır. Kişilerden bu görevi yapmalarını ve o anki görev her ne ise o konuda fikirlerini yorum olarak paylaşmalarını bekleriz. Hem arkadaşımız durumu daha iyi pekiştirsin hem de biz pek çok yeni fikir okuyup başka kapılar açıp başka açılardan durumu değerlendirebilelim diye.

Bu yazı yazılmaya başlamadan 1 saat önce bir arkadaşımızdan şöyle bir mesaj geldi.

Sonrasında arkadaşımız şu cümleleri de kurdu. Bu görevleri Classroom’da paylaşan arkadaşımızın görevlere gerekli katılım olmadığında moralinin bozulduğunu, motivasyonunun düştüğünü ifade etti ve bana bu konuda sen hassas davranabilir misin abi dedi. Yani görevlerini tam yaparsan sevinirim dedi.

Tabi ki yaparım dedim. Sonra şunu düşünmeye başladım niçin verilen görevler yapılmıyor ve biz bu görevli arkadaşımızın moralini ne hakla bozuyoruz diye düşündüm.

Bir önceki yazımda da bahsetmiştim. Her şey en başında bir heyecan yaratıyor ama sonradan yavaş yavaş kopmalar başlıyor. Bu görevde de böyle olmuştu. En başta herkes evet yapalım gelişelim deseler de sonradan bu süreç istenildiği gibi ilerlemiyor.

Çözüm olarak bir yaptırım ortaya konabilir. Bu görevler tam zamanında yapılmazsa şu şu sonuçları olacak gibi caydırıcı yaptırımlar belki sorunu çözebilir.

Ama mevzu bu mu gerçekten?

Mevzu görevlerin yapılması mı?

Bizim için mevzu bundan çok ileri de bir yerde. Biz yaptırım gücüyle kimseye bir şey katmayan işlerin peşinde değiliz. Derdimiz yapılan iş yapana bir şeyler kazandırsın ve böylelikle ekibe de büyük faydası olsun. Çünkü farkındalıklı ve gelişmiş bireyler var oldukları ekipleri de büyütürler.

Görev yapıldı diye egolarımızı tatmin etme seviyesini geçeli çok oldu. O yüzden gerçek faydanın peşindeyiz. Tamamlamanın değil etkinliğin ve etkililiğin, sonucun değil verimin peşindeyiz.

Şuradan olaya geri döneyim.

Görevlerin paylaşıldığı Classroom sınıfında yoktum. Hemen sınıf kodunu istedim görevleri yapmak için girdim. Baya bir görev paylaşılmış. Biz yaklaşık 50 kişilik bir ekibiz makale ve videoların altında 4 ile 12 arasında değişen yorum sayıları gördüm kabaca.

İlk paylaşılan göreve kadar gittim. Şöyle bir paylaşım yapmış arkadaşlarım.

“Arkadaşlar akademinin milatlarından birini yaşadığımız bugünü biz ADT kaptanları olarak (Mehmet Uşak, Betül Öztürk Büsra Kara ) çözüm odaklı bir sistemi tanıtarak kapatalım dedik. Murat abi ve Ezgi ablanın fazlaca çabalarına karşılık olarak hazırlanan görevleri tamamlamanız hem sizler için hem de ekip oturtumu için iyi olacak düşüncesindeyiz…”

Başlangıcı böyle olan ve devamı görev tanımlarıyla getirilmiş bir yazı.

Bu paragrafı okuyunca, yıllardır bu ekip içinde gördüğüm bir sürü örneğiyle bağdaştı ve bir şeyin yazmaya karar verecek kadar net farkına varmamı sağladı.

Cümlelerimiz ve düşüncelerimiz yanlış.

Şöyle bir sözün sorgusunu yapmıştık ekip içinde;

Özveri Zekilerin Bencilliğidir.

Böyle cümle içinde bencillik, menfaat, çıkar gibi hep zihnimize kötü olarak kodladığımız kelimelerden birini görünce, ilk olarak yok canım ben bencil değilim ki diye karşılık veriliyor. Ama bu konunun sorgusu derinleştikçe evet ya bizler kendimize itiraf edemiyoruz ama bencil varlıklarız ve bunda gerçekten bir sorun yok. Tatmin olmak temel duygusu üzerine kurgulanmışız ve hepimiz böyleyiz. Bundan kaçarak ya da buna kötü gözüyle bakarak çözemeyeceğimizin farkına vardık. Hepimiz böyleyiz ve bunda hiç bir sorunda yok. Yaptığımız işlerde gerek maddi gerek manevi bir hazzı ve  tatmini arıyoruz.

Bunu alıp cebimize koyduysak şimdi paylaşılan kısımdaki bu fıtratımıza ters olan kısmın nasıl yapmaya engel olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Duygularımız özellikle vefa, merhamet gibi iyi olduğu varsayımında bulunduğumuz duygularımız bazı olaylar karşısında tetiklenebilir ve bir miktar bir şeyi yapmamızı sağlayabilir. Ama sadece bir miktar. Bu duygular asıl mevzuyu tetiklemeyi bıraktığı an yani böyle olduğumuz için tatmin olmayı bıraktığımız an büyük oranda yaptığımız şeylerden de vazgeçeriz.

Bunu şöyle anlatmaya çalışayım. Bir hayvana iyi davrandık. Merhamet duygumuzun varlığı ister kendinize bunu itiraf edebilin ister edemeyin işte ne kadarda merhametliyim ama iç sesi sizi tatmin eder. O yüzden kediyi sevmeye ve iyi davranmaya devam edersiniz. Ya da budurum toplum tarafından çok iyi karşılandığı için çevreden gelen olumlu tepkilerin tatmini sizi bu davranışı yapmaya zorlar. Bunun tam zıttının kabul gördüğü bir toplumda yaşadığınızı varsayarak bu durumun nasıl tezahür edeceğini düşünebilirsiniz. Gerçeğin ne olduğunu bulmanızda size yardımcı olacaktır. Bu tatmin duygusunun yaşanmasında az önceki bahsettiğim gibi hiç bir sakınca da yoktur.

Şimdi paragrafa geri dönüyorum.

Paragrafta şöyle bir cümle var “Murat abi ve Ezgi ablanın fazlaca çabalarına karşılık olarak” bu cümle emek verilen kişiler üzerinde bir müddet vicdan mekanizmasını harekete geçirip evet ben iyi biri olmalıyım ve bu verilen emeklere karşılık istenen bu şeyi yapmalıyım duygusu yaratabilir. Bir süre yapmaya devam ettirebilir. Ama insanoğlu adaptif bir canlı yani hemen olaylara adapte olur ve alışır.

İlk başta onu harekete geçiren duyguya da alışır ve bu kendinden tamamen bağımsız bir duyguysa bu duyguya alışmasıyla beraber unutması da aynı ana denk gelecektir. Çünkü hiç kimse şu düşünceyi ömrü boyunca sürdüremez. Bu insan benim hayatımı kurtardı ben onun bu iyiliğine karşılık bir şey yapmalıyım. Bu kadar kuvvetli bir şeye bile belki 1 yıl belki 2 yıl bağlı kalabilir. Ama mutlaka bir gün unutacaktır. Unutmuyorsa da bu duygunun hala onu tatmin ettiğini söyleyebiliriz.

Kendin için başkası için bir şey yap.

Cümlesindeki kendin için kısmını eğer başkası için bir şey yapın sonuna alırsanız olmuyor. Sadece cümlede böyle geçmesi de bir şeye yaramıyor. Çalıştığınız insanlara bu işin gerçekten kendileri için çok önemli olduğunu bunu gerçekten kendileri için yaptıklarına ikna etmeniz ve bundan tatmin olur duruma getirmeniz gerekiyor. Şimdi gelin cümlenin devamına bakalım.

Murat abi ve Ezgi ablanın fazlaca çabalarına karşılık olarak hazırlanan görevleri tamamlamanız hem sizler için hem de ekip oturtumu için iyi olacak düşüncesindeyiz…”

Bu cümleyi ilk okuduğunuzda hangi kısım daha fazla aklınızda kalacak. Büyük ihtimalle Murat Abi ve Ezgi Abla için olan kısmı. Düşüncelerimiz cümlelerimiz sonuca hizmet etmiyor ne yazık ki. O yüzden zihnimizi tetikleyen cümlelerde yanlış yaptığımız anda sonuç almakta da çok zorlanıyoruz.

Bu olayı bir örnekle daha pekiştirmeye çalışacağım.

3 yıldır var olan bir ekiple iş yapıyorum. Arkadaşlarıma yıllardır kendi blog sayfaları açmalarını nedenleri ile beraber anlatıyorum. Yazmak neden önemli paylaşmak neden önemli anlatıyorum. Ama bu durumu anlatırken herkeste aynı başarıya ulaşamadığımı hep gördüm. Hatta bu durumun başarı oranı %10 ancadır.  Şöyle bir durum oluyor. Arkadaşlar bizimle beraberlerken kendi blog sayfalarını açıyorlar. Yazı hedeflerimiz var aylık, en az 3 gibi bir sınırımız var. Hedefler alınır ve performans değerlendirmesi yapılır.

Zaten hedefler verilince hemen anlıyorum. Bu işten büyük bir haz alarak değil hedef sınırı 3 ya da 5 konduğu için 3 yazı hedef verenler 5 yazı hedef verenler oluyor. Büyük bir yanlışın içindeyiz.

Daha sonrasında kişisel tercihleri ile farklı yoğunlukları yüzünden ekibimizden ayrılan arkadaşlarımız oluyor. Sonrasında tabi ki arkadaşlığımız devam ettiği için etkinliklerinden de haberdar oluyoruz. Ne blog kalıyor ortada ne de yazmak.

Cümlelerimizin İnovasyona İhtiyacı Var.

Sonuç almak istiyorsak insanlara haz alacakları şeyi göstermek zorundayız. O işin kendisi için olduğuna inandırmak zorundayız. Bunu hissetirmediğimiz ve kişiler kendileri için bunları yapmaya başlamadığı sürece hep elimizde bir değnek herkesin peşinde hadi yap hadi yap cümleleri ile dolaşıyor olacağız. Firmada maaşla yada işten çıkarmakla korkutacağız, okulda dersten bırakmakla, baba isek harçlık vermemekle, anne ise sütüm helal olmasınlarla. Yanlış yapıyoruz.

İnsanların içindeki yapma isteğini kendileri için o şeyin çok faydalı olacağını göstermek ve anlatabilmek zorundayız. Daha doğrusunu bunun farkına varacakları ortamları tasarlamak zorundayız. Burada bahsettiğim zorundalık fikri belki tamamen kişileri kendi haline bırakmak olarak bile olabilir. Zorundayız dediğimde yapılacak şeyin illa büyük bir çaba gerektiren bir şey olmadığının da belki farkına varmalıyız.

Herkes görevini zorlayarak değil isteyerek yapmaya başladığında o zaman biz bambaşka bir ekip, toplum bambaşka bir toplum olacak.


Murat Bilginer
21 Şubat 1992'de doğdum. Endüstri Mühendisi olarak lisansımı 2016 yılında tamamladım. Industryolog Akademi - NGenius oluşumlarının kurucusuyum. Şu anda kendi şirketim Brainy Tech ile Web ve Mobil Geliştirme, AWS, Google Cloud Platform Sistemleri için DevOps, Big Data Analiz ve Görselleştirme hizmetleri sunmakta ve Online Eğitimler vermekteyiz.