Bu bölüm anne, babam ve kardeşime ithafımdır…
13 Yıl Önce…
Ramazanın soğuk bir kış gününe denk geldiği zamanlar. Daha 9 ya da 10 yaşında olduğum ve hesaplamalarıma göre ben 22 yaşına gelince ramazanın temmuza geleceğini hesapladığım çocukluğum.
Annemin aslında oruç tutmamıza dayanamayan yani bünyeniz zayıf daha oruç yaşınız değil dediği şefkatini üzerimizde buram buram hissettiğimiz küçüklüğüm.
Uyuyana kadar, oda da gece biz üşümeyelim diye son kez altı açılan, ama biraz sonra aman çocuklarıma bir şey olur diye düşünülüp gelinip altı kapatılacak sobanın delikten çıkan ışığının tavanda oluşturduğu gölgesini zevkle izlediğim zamanlar.
Ve çocuk aklım.
Akşamdan tembihlediğim annem, “bak sabah bizi sahura kaldıracaksın yoksa küserim sana anne”. Anneye küsülür mü? Ama saf tabi duygum. O sahura kalkılıp o kahvaltı edilecek ve radyodaki program dinlenecek.
Zaman sahur zamanı ve annem içeri girer, evhamlıdır kendi eminim ki içeride ilk kömür kokusu var mı buna bakıyordu. Hadi oğlum sahur vakti kalkın artık der demez kalkışımız. Nasıl bir duyuş nasıl bir hissedişse ramazanı belki de daha sonra böyle duyamadım böyle hissedemedim. Sonrasında hep anne 5 dakika dahalar aldı yerini bu zıpkın gibi yataktan kalkmaların.
Sobalı deyince pek çoğunuz bilir sadece bir odanın ısındığı bir ev hayal edebilirsiniz.
O odadan kış günü saat 4 te farklı bir odaya geçiş yapılacak. Gecenin tüm soğuğunu bünyesinde besleyen büyüten ve siz odadan çıkınca size ikram edecek olan buz gibi duvarlar. Kolay bir iş değildir, o odadan öbür tarafa adım atma. Ama bildiğimiz bir şey var. Mutfakta biz üşümeyelim diye yakılmış elektrik sobasının varlığı. Orası da sıcaktır. Karşısına geçip o ilk üşümeyi atmak için elleri ovuşturmalar izler sonrasını. Bir yandan da annemin telaşlı hali. Sabah 4 te kalkmış ve bir şeyleri yetiştirmesi gereken bir kadın hayal edebilirsiniz desem herhalde herkesin gözünün önünde canlanır öyle bir kadın. Bu arada babamız nerede. O en son kaldırılır. Zaten çalışıyordur ve ne kadar fazla uyursa onun için o kadar iyidir. Ve zaten babadır her şey hazır olduktan sonra gelmesi en mantıklısıdır. Öylede olur.
Artık her şey hazırdır.
Bir yer sofrası. Yerleri bellidir herkesin. Kimse kimsenin yerine göz dikmez, zaten farklı bir yerde otursa, hem oturana hem bize bir şeyler ters havası oluşturur bu.
Mutfak o kadar büyük değil. Kapıdan girince karşıda bir buzdolabı sağ yanında boylu boyunca bir tezgâh, tezgâhın bittiği yerden sağ tarafa dönüş ve bir ocak onun hemen yanında bir ahşap mobilya dolap. İşte bitti mutfak. Ortada ben, annem, babam, kardeşim ve elektrikli sobanın sığacağı kadar bir dikdörtgen alan.
Sahur için ilk lokma için babamızın beklenmesi. Artık bizde başlayabiliriz. Sobaya en yakın oturan kardeşimin alevden rahatsız olması ve kapatmak istemesi. Biz üşüyoz oğlum gel yer değiştirelim gibi çocukça yapılan bir kavga. Tabi ki yerini verir mi vermez. İstediği zaman kapatacak üşürse de açacak sobayı.
Tabi bu arada radyo açıktır. Ramazan dolayısıyla dinlenen dini programlar. Artık saatlerimiz 5’e doğru yaklaşmaktadır. Hocanın okuyacağı ezandan 15 dk önce bizim evde başka bir şey merakla beklenirdi. O da radyodaki arkası yarın programı. Artık çatal, kaşık sesleri kesilmiştir. Program başlıyordur. Önce kısa bir dünün özeti. Tüm aile pür dikkatizdir. Sanki televizyonda bir şey izliyor gibi radyoya baktığımı hatırlarım. Arkası yarında bir tiyatro oyununun radyo piyesi şekline getirilmiş hali anlatılırdı. Ne de güzel hikâyeler anlatırlardı. Çocuk aklımla tam anlayabiliyor muydum pek sanmıyorum ama yine de anladığım kadarı çok güzeldi. O sahurda onu dinlemenin zevkini o anda yapılacak başka bir şeye değişmezdim herhalde.
Ve ben büyüdüm. Artık ramazan temmuza geldi. Çocukluğumdan kalan bu tatlı anım ile başladığım ve zaman zaman geçmişimden anımsadıklarımı, adını da bu tatlı anımdan alan Arkası Yarın bölümümde yazmaya çalışacağım.
Selametle…