Merhaba Anlamlanma Servisi okuyucusu. Merhaba Cumhuriyet değerlerini yaşatmak için çabalayan güzel insan. Bu yazımda Cumhuriyet, onun 100. yılı ve şu anda bana hissettirdiklerini yazıya döküp bir kutlama yapmak, biraz dertleşmek, hem de bir hatıra bırakmak istedim.

Bir devlet ki ömrü 100 yıl olmuş. Bir Cumhuriyet ki 1 Asırdır bizim.

Kutlu Olsun! İlelebet Var Olsun!

Onlar büyük bir gururla bir Cumhuriyet kurdular. Bize emanet ettiler. 100 yıl sonra benim baktığım yerden bir Cumhuriyet, bir ülke fotoğrafını çekmek ve bunu dile getirmek istedim. Çünkü anlatmazsak olmayacak. Kutlamaya tam da buradan başlamak gerek diye düşünüyorum. İleride bizim çocuklarımız, Cumhuriyet’in nice yaşlarını kutlarken sadece sevinçten, huzurdan bahsedebilsinler diye.

28 Ekim 1923 “Efendiler …”

Düşünüyorum…

Savaştan sonra adım adım yapılan işlerin bir ucu, kurulan şu cümleye geliyor “Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” Büyük bir gurur yaşadıklarını, o kadar çok hissedebiliyorum ki.

Hemen ardından o aklı ve çevresinde beraber iş yaptığı kişileri düşünüyorum. Benliğini aşmış, entelektüel bir adam var belli ki diyorum. Çünkü kendisine biat edecek milyonlar yaratmak yerine, bununla tatmin olmak yerine, o çok büyük bir babayiğitlikle bu halk kendi kendini yönetebilir, yöneticilerini seçebilir demiş ve devleti beraber savaşıp kurtardığı halka emanet etmişti.

Sadece bunu diyerek bırakmamış, bu yönetecek aklı seçecek milyonların eğitilmesi gerektiğini görmüş ve bunun için kolları sıvamıştı.

Bu bana şu nedenle çok kıymetli geliyor. Monarşik bir düzeni devam ettirmek istese buna hayır diyecek, engel olmaya çalışacak büyük ihtimal güçlü bir kalabalık yoktu. Savaştan çıkmış bir halk ve çok yorgundu. Devletin büyükleriyle rejim kavgasına tutuşamayacaklardı büyük ihtimalle. Hatta “saltanat” zaten alışkın oldukları bir düzendi. Belki böylesi bir tutum hoşlarına bile gidebilirdi.

İşte durum böyleyken ben değil biz diyebilmek büyük bir aklı işaret ediyor.

O yüzden Cumhuriyet denince aklıma ilk “biz olabilmek” geliyor. Bütünleşmek, beraber çabalamak, değerlerimizi büyütmek onların yaşaması için çaba göstermek, bunu bir ailenin emelleri için değil halkın kendisi için yapması geliyor.

Bazen keşke sadece 28 Ekim ve 29 Ekim’i konu alan bir film yapılsa diye düşünüyorum. Atatürk filmlerini yaparken olayı sadece bir savaş meydanına sıkıştırmalarından nefret ediyorum. Yıllardır yaptıkları gibi bu halka hep savaş hamaseti sattılar. Oysa ki Atatürk bir devrimci liderdir. Bu aklı, ruhu, duruşu, düşünme şeklini göstermekten hep geri duruyorlar. Ne kadar uzak tutulursa o kadar iyi olacağını çok iyi biliyorlar sanırım.

Devrimci ruh, bulaşıcıdır hemen sirayet eder.

Geçmişe dönüp baktığımda son 50 yıldır iktidar sahipleri sanırım bunu hiç istemediler. Bunu aslında kim istemez diye düşündüğümde aklıma tek bir cevap geliyor…

Bu tür yazılarımı, Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu siyasi, politik atmosfere heba etmeden yazmayı çok isterdim ama Cumhuriyet gibi bir değerde bile ülkeyi bölebilen bir siyasi atmosferin varlığı, bunun üzerine bir şeyler söylemeden geçilirse, tarihe doğru tanıklık etmek olmayacak ve kendimi kandırmış olacağım gibi hissettiriyor.

Çünkü bugün Cumhuriyet ve onun kurucu aklının ortaya koyduğu değerlere açılmış bir savaş var.

İtiraz edilmesi, üzerinde durulması gereken konuların başında geliyor diye düşünüyorum. Çünkü Atamızın Gençliği Hitabesinde;

“Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
  
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”

böyle seslendiği gençlerden biri de benim. O yüzden gözümü gerçeklere kapatmak istemiyorum. Her şey bir uyanışla başlar. Bu uyanış, birilerinin benim sözümden ne olur demeden, o cümleleri cesurca kurmasıyla başlayacak diye umuyor ve karınca misali su taşımaktan geri durmamak gerekiyor diye düşünüyorum.

100. Yılında Halkta Gördüğüm

Cumhuriyet’in 100. yılında halkın büyük çoğunluğunun yüzünde üzüntü, endişe, korku, gelecek kaygısı görmek yerine büyük bir hayat sevinci, huzur, mutluluk görmeyi dilerdim. 100. yılımızı müthiş bir beraberlik içinde kutluyor olmayı isterdim. Bunu hak ettiğimizi düşünüyorum. Birbirine dostça bakan bir halk görmeyi çok isterdim. Şu anda insanların birbirine tahammülü kalmadı.

Bunu bir plan dahilinde aşama aşama yaptıklarını düşündükçe ve bunu gördükçe kahroluyorum.

Bir Eğitim İnşa Ettiler ki Her Şeyin Başlangıcı ve Sahip Olduklarımızın Sonu

Planın yıllar boyunca başarılı şekilde uygulanabilmesi için gerekli olan en önemli şey eğitim sistemine dokunmaktı bunu yaptılar.

Eğitimi, insanların dünya görüşünü büyütmek, sorgulama bilinci oluşturmak, entelektüel bireyler yaratmak, iyi insan olmayı sağlamak, ülkeye katkı sağlayacak yeni öğretmenler, mühendisler, doktorlar ve daha nicesini yetiştirmek için değil, kendi siyasi emellerine katkı sağlayacak, düşünme şekilleri bir yöne doğru manipüle edilmiş bir nesil oluşturmak için kullandılar. Eğitimi bir politik duruş, siyasi görüş empozesi haline getirdiler.

Birilerinin istediği gibi düşünmeye yöneltmek demek aslında birey olmanı elinden almak demek. Yine yeni ve yeniden tebaa gruplar yaratmak demek. Aslında cehaleti perçinlemek demek. Eğer birey olamıyorsak Cumhuriyet anlamını büyük ölçüde yitirmeye başlıyor demektir. İşte bu anlam yitmeye başladığı için 100. yılında bunları konuşmamız gerek.

Atatürk’ün Cumhuriyet sonrası atılımlarından, devrimlerinden en büyüğü eğitim üzerine yaptıklarıydı hiç kuşkusuz. O, Osmanlı döneminde bir tebaa olarak görülen halkın cahil bırakılmasından hiç hoşnut olmamıştı. Çünkü O, halkı kendi kişisel çıkarlarına hizmet etsin diye kullanmak istemiyordu. Onlarla beraber bir devlet inşa etmek istiyordu. Güçlü bir devlet inşası, ancak güçlü, bilgili, entelektüel beyinlerle olurdu bunu çok iyi biliyordu. Sıfırdan başlarken bugünü değil, belli ki 20 yıl, 50 yıl, 100 yıl sonrasını hayal ediyordu aslında.

Bakın nasıl sesleniyor Atamız.

Milli Eğitim´in gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir.

Dış Destekli Tarikatlar – Cemaatlerin Kökü Kazınmadıkça Zor

Anadolu’nun makus kaderine terk edilmemesi gerektiğini biliyordu. Orada büyük ihtimal Osmanlı döneminde de var olan, sonrasında Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde de sinsice var olmuş, bugün belki de en güçlü şekilde varlığını sürdüren dış destekli yapılara, cemaatlere, tarikatlara halkı teslim etmek istemiyordu. Bunun için gerekli atılımlarını da yaptı.

Dış devletler, Anadolu’daki toplum mühendisliğini 3 gün önce yapmaya başlamadılar. Orada yaşayan halkın nasıl bir kültüre, nasıl bir davranış pratiğine, düşünce setlerine sahip olduklarını, hangi aşamalardan geçip toplumsal hangi travmalara sahip olduğunu çok iyi biliyordu. Onun için de planladıkları oyunlarda ne yazık ki başarılı oldular.

Bugün Cumhuriyet’in 100. yılında bir kere daha uyanmak bir kere daha özümüze dönmek, Atatürk’ün bizim olmamızı istediği gibi olmaya başlamak için ne ile mücadele etmemiz gerektiği çok açık gibi geliyor bana.

100 Yıl Sonra Başa Döndük

Resmen 100 yıl sonra tekrar başa döndük gibi oldu. Birey olma bilincimizi kaybettik. Yeniden tebaa gibi davranmaya başladık. Sokağa indiğimizde, aile sohbetlerinde, sosyal medyada şahit olduğumuz tartışmalarda gördüğümüz şey ne yazık ki bu.

Birileri konular hakkında nasıl düşünmemiz gerektiğini söylüyor. Bunu en etkili yapabildikleri yer televizyon ve sosyal medya. Bir bakıyoruz çoğunluk böyle düşünmeye başlamış. Söyledikleri gibi hareket eden kitleler var. İşte bugün mücadele etmemiz gereken en önemli konulardan biri bu.

Ama Yeniden Yapabiliriz

Bu mücadele için geniş kitle hareketlerini beklemek, önemli ve popüler birileri harekete geçsin bize ön ayak olsun diye beklemek yapacağımız en büyük yanlış olacaktır. Dar dairemizden başlatacağımız bir seferberlik olmalı bu.

Çevremizde dokunabildiğimiz insanlara birey olma bilincinin, iyi insan olmanın, toplumsal kurallara uymanın, nezaketin, iyilik yapmanın, yardımcı olmanın, erdemli ve ahlaklı davranmanın, her alanda dürüstlüğün, medeniyetin, üretmenin ne kadar kıymetli değerler olduğunu anlatmalı yaşayarak göstermeliyiz.

Acele etmeden, hızlı hızlı yapacağız.

Eğitime yönelik hamlelerle bozdular, eğitime yönelik hamlelerle düzeltmeye başlamalıyız başlayacağız…

Sıkıntılarımız çok daha fazla ama hepsini buraya taşımak istemiyorum. Ama özünde mesele sorgulayabilen nesiller yetiştirmesi gereken, birey olma bilinci oturmuş nesiller yetiştirmesi gereken eğitim. Bunu başarabilirsek, ne bizi korku ile sindirebilirler, ne hamasi söylemlerle gaza getirebilirler, ne de dini söylemlerle hepimizi sağdan hizaya çekebilirler.

Korktukları en büyük şey bu, kendi saltanatlarının yitmesine neden olacak şey de bu. Birey olmayı başarmış insanlar. Kararlarını TV ya da Sosyal Medya manipülasyonlarıyla değil, kendi başlarına alabilen insanlar.

Dip dalga böyle bir şeydir. Sessiz sessiz gelir, çok güçlüdür bütün planları alt üst eder geçer. Cumhuriyet’in 100. yılıyla beraber bu dip dalganın ortaya çıkması için mücadele vermek gerekiyor.

Yeniden Bilinçli Cumhur ve Kutlama

Cumhuriyeti sevinçle kutlayabilmek için sanırım önce yeniden gerçekten bilinçli bir Cumhur olmaya ihtiyacımız var.

Cumhuriyetin 75. yılında ben 7 yaşındaydım. Okul tişörtümün armasında hatırlıyorum 75. yıl logosunu. 75. yıl coşkusu bir başkaydı sanki. Tüm yurtta aynı hava var gibiydi. O gün bugünkü gibi durumu fark etmem çok zor olsa da yine de coşkusunu hatırlıyorum. Kıymetini ise 25. yıl sonra anladım. Öylesi bir kutlamanın, devlet olarak bizim bayramımız bu duygusunun hissettirilmesinin ne demek olduğunu, bugün çok daha iyi anladım ve anladık.

Kutladık ama buruk. 1 haftaya sıkıştırıldı her şey.

Gençler İlk Hedefiniz Medeniyet Getirdiğiniz Ülkeniz

Ama unutmamak gerek ki Cumhuriyet 100 yaşında. Yarında, öbür günde, bir başka günde 100. yaşında. Şimdi bu bilinçle içimde bir kere daha bir heyecan meşalesi yaktım. İçimde bayraklar sallanıyor, Atatürk konuşmalar yapıyor. Gençler ilk hedefiniz medeniyet getirdiğiniz ülkeniz diye yol gösteriyor. Şimdi benim içimden bu yolu bir kere daha, daha güçlü şekilde yürümek geliyor.

Gerçek kutlama şimdi başlıyor.

Coşkumuzu istedikleri kadar görmezden gelmeye çalışsınlar, unutturmaya çalışsınlar, Atatürk’ün çocukları da mirası da 100 Senedir burada ve burada olmaya devam edecek. Türkiye Cumhuriyeti için nice 100 Yıllara, doğrunun ve özgürlüğün yolunda yürüyenlere, daha da güzel bir çağa.

Atamıza ve bu yolda ona yoldaşlık etmiş herkese saygı, sevgi ve minnet duygularımla.

İyi ki bu yurdu bize vatan yaptınız, iyi ki Cumhuriyet’i ilan edip biz hep beraber güzeliz ve başaracağız dediniz. İyi ki siz. Var olun.

Cumhuriyet ilelebet var olsun. 100. yaşın kutlu olsun.


Murat Bilginer
21 Şubat 1992'de doğdum. Endüstri Mühendisi olarak lisansımı 2016 yılında tamamladım. Industryolog Akademi - NGenius oluşumlarının kurucusuyum. Şu anda kendi şirketim Brainy Tech ile Web ve Mobil Geliştirme, AWS, Google Cloud Platform Sistemleri için DevOps, Big Data Analiz ve Görselleştirme hizmetleri sunmakta ve Online Eğitimler vermekteyiz.